Almanya Öncesi Bir Yaşayarak Öğrenme Hikayesi

 

“Together We Learn, Together We Change” Eğitimi Öncesi

Hani bazı kişilere, kurumlara bir sempati beslersiniz ya, gönülden bir bağ hissedersiniz aranızda. Niye olduğunu tam olarak anlayamazsınız belki de.  İşte onlardan biri YAŞÖM benim hayatımda.

Gönülden destek verdiğim, etkinliklerini takip ettiğim, felsefe ve çalışmalarını takdir ettiğim, gitmesem de görmesem de o yer benim yerimmiş gibi hissettiğim YAŞÖM.

Kısmet bir gençlik projesine başvurup buradaki güzel insanlarla tanışmaktaymış.

Geç kalınmış ama güzel başlangıçlara vesile olan bir hikaye.

Hikayemiz nasıl mı başladı? Buyurun…

Hani benim vizem?

YAŞÖM’ün Akran Eğitimiyle ilgili eğitim proje başvurusunu gördüğümde, “ahh, bu tam benlik!” dedim. Geleceğini Ayarlama Enstitüsü’nde  yaptığımız şeylere çok uygun görünüyordu. Bir de YAŞÖM üzerinden başvurulduğunu görünce daha bir kanım ısındı.  

Hızlı çekim: Sonra olaylar hızla gelişti, seçildim, tanıştık, kaynaştık. Bir mail trafiği, belgeleri hazırlama, vize başvuruları, “ahh ya gidiyorum resmen” derkeeenn..

Bir Pazartesi günü öğle sıcağında pasaportumu ofisten almaya gittiğimde göremediğim manzara karşısında afalladım!

Pasaportun içinde vize damgası yoktu. Vize başvurum reddedilmişti. “Nasıl yani? Niye?” Ofis çalışanının söylediklerini ya duydum ya duymadım. İtiraz, dilekçe, almanca bilen birine çevirt, konsolosluk…

Haydaaa! E ne yapıcam şimdi? Hiçbir fikrim yok. Telefonlar, internette araştırmalar, mailler, her kafadan ayrı sesleerr..

Belgelerin bazılarını yeterli görmemişler. Neyse efenim, çok uzatmadan bir gün sonrasında yeterli görünmeyen belgelere ekleri yaparak dilekçemizi elden teslim ettik.

(Bu sancılı süreçte bana yardımcı olan Yasemin mentörüme, YAŞÖM’den Efehan’a, ailem ve arkadaşlarıma, konsolosluğu mail ve telefon yağmuruna tutan proje koordinatörümüz Stefanie’ye çok teşekkür ediyorum.)

Sonrası mı? Bekleme süreci tabi, işin en zor kısmı.. “E ne zamana belli olurmuş?”  1-2 gün de sürebilirmiş, 4-6 hafta da…

Sancılı geçen günlerin ardından Cuma günü geldi çattı, gitmeme üç gün kalmış.. Pazar da yüksek lisans sınavına gireceğim. Moraller bozuk, içsel monologlarım susmuyor: “Herhalde gidemeyeceğim”, “tam da sınav arefesi”, “ahh ahh, vahh vahh”

5 Numara’lı kapı

Vee, telefon çaldı, konsolosluktan.. Beni konsolosluğa müdürle görüşmeye çağırıyorlar…Konsolosluk, müdür, mülakat… “Ben var bilmemek, ne söylemem gerek?” modunda konsolosluğun yolunu tutuyorum.

İçeri alınıp biraz bekledikten sonra 5 numaralı kapıdan içeri girmemi söylüyorlar. “Ooo 5 mi? severim ben 5’i. Bakalım ne çıkacak ardından?”

5 numaralı kapıdan geçip oturuyorum. Karşımda cam, camın ardında bir adam ve önümde de mikrofon. Here we go! İngilizce soru cevap şeklinde konuşmaya başlıyoruz. Şirin, acemi ve şaşkın ördek öğrenci profilimle ben sorulan soruları yanıtlamaya çalışıyorum.

Karşımdaki adam gözüme fazla genç gözüküyor. İçsel monologum yine konuşuyor: “Herhalde, diyorum önce biraz burada soracaklar, sonra müdür odasına alacaklar! Çok mu film izlemişim ne? Müdür işte o, tam karşımdaki adam! Kafalardaki müdür profiline hiç uymuyor ama. Bu görüşmeden sonra kafamdaki müdür profilini çıkarıp yerine bunu koyuyorum.

Görüşmemiz konuşma ve dosyaları inceleme şeklinde ilerliyor. En sonunda “Tamam” diyor, “vizeyi vereceğiz!” deyince, ben bir sevinç, bir rahatlamayla “gerçekten mi?” nidasını koparıveriyorum. Ve tabi ardından gelen cümleyi duyunca sevincim kursağımda kalır gibi oluyor; “ama bilgisayar sisteminde sabahtan beri bir sorun var. Bugün içinde veremeyebiliriz, biraz beklersen belki halledebiliriz” diyerek beni makus kaderimle 5 numaralı çerçevede bir süre yalnız bırakıyorlar.

Sonuç: Vizeyi alarak, 5 numaralı kapıdan zafer edasıyla havalı havalı çıkıyorum! Oh be! O gün yol boyunca yüzümde saçma bir gülümsemeyle dolaşıyorum.

Ve kendimi Almanya’da buluyorum.

Devamı mı? Belki o da gelir! ☺

Mayıs 2013