Yazının Hikayesi II: Kil Tabletlerden Dijital Tabletlere; Hiyerogliflerden Emojilere

Yazı Dizimizin ilk bölümünde yazının kökenlerinin nerede olduğunu keşfetmiştik. Bu bölümde de “Neden yazmaya başladık?” konusu üzerine bakacağız.

Bunun için tarih öncesinde bir zamanda Eski Orta Doğu coğrafyasına gidelim.

Henüz daha yazı ortaya çıkmadan önce bile insanlar on binlerce yıldır birbirleriyle iletişim kurmak için ya da basitçe bir şeyleri hatırlamaya yardımcı olması için işaretler kullandılar. Bunu Antik Çağda, konutların, taşınabilir nesnelerin ve araçların duvarlarında kazınmış veya boyalı izlerden de görebiliyoruz. Ve bugün de hala buna benzer iz, sembol ve işaretler kullanıyoruz.

Zaman içinde bu işaretler bir takım yazı sistemlerine dönüştü. İnsanlar ilk başlarda yazıyı bir şeyleri saymak, kayıt etmek, adlandırmak, zaman ve mekanın ötesinde iletişim kurmak için kullandılar. Ticaret yaparken, göç ederken ve fethettikleri yerlere giderken de yazı sistemlerini yanlarında taşıdılar. Bunun yanı sıra insanlar, karmaşık ihtiyaçlarını ve arzularını yansıtmak için de yazıyı değiştirdi ve zenginleştirdi.

Kayıt altına almak, sayma sistemi 

Held by © Trustees of the British Museum

Uygarlıkların beşiği, Bereketli Hilal olarak anılan Mezopotamya’da Sümerler yoğun bir tarım ve ticaret hayatı sürdürüyorlardı. Ticari işlemlerin fazla olması, ticarete konu olan bilgileri uzun süre muhafaza edecek bir yerde depolama ve koruma ihtiyacı doğurdu. Bu da ekonomik sebeplerden yazının ortaya çıkmasını tetikledi.

MÖ 3350 yıllarında, Mezopotamya’nın en önemli şehirlerinden biri olan Uruk‘ta kullanılan çivi yazısı (ucu sivri araçlarla yazıldığı için bu isimle anılır) nasıl ortaya çıktı? Bu yazı sistemi, henüz geliştirilmeden önce Sümerler daha basit sistemlerde yazının ilk prototiplerini denediler.

Yazı sistemi Sümer rahipleri tarafından tapınak ve depolardaki malları (altın, kumaş, inek vb) kayıt altına almak, alım-satım kayıtlarını belgelendirmek amacıyla kullanılmıştır. Buradaki amaç, depolardaki malların isimlerinin belirlenerek birbirleriyle karışmasını önlemekti. Bu sayma sistemi MÖ 7500’den itibaren Mezopotamya’da, Akdeniz kıyılarından Basra Körfezi’ne kadar kullanıldı. [1]

Yazının ilk gereksinim duyulduğu ve kullanıldığı alan ekonomik alan olduğu için, bu alanda yazılan yazıların içerikleri genelde, imza, malın hüviyeti, mal listesi, mülkiyetin belirlenmesi, malın sınıflandırılması, hesap kaydı, mübadelenin kaydı, gibi başlıklardan oluşuyordu.

İsimlendirmek

Held by © Trustees of the British Museum

Bir süre sonra, Mezopotamya’daki tapınak izleri, Sümerlerin sadece malların isimlerini değil, aynı zamanda ticaret yaşamında öne çıkan kişilerin isimlerini kaydetmeye başlamış olduğunu gösteriyor.

Gelen ve giden şeylerin basit bir şekilde tutulması ile karşılaştırıldığında, isimlerin kaydedilmesi yeni bir zorluk ortaya çıkarıyordu. Bu isimlerden bazıları mevcut yazma sistemiyle temsil edilmeyen karmaşık sesler içeriyordu. Bu da daha sistemli bir yazı sisteminin geliştirilmesine yol açacaktı.

Mezarın ötesinde konuşma

M.Ö. 2700 ile 2600 arasında Sümerlerde Ur’un kraliyet mezarlarından çıkarılan kalıntılar, yazının ekonomik nedenler dışında başka amaçlarla kullanıldığını kanıtlamış. Mezardan çıkan değerli altın kaseler, heykeller ve ölülerin mezar eşyalarının üzerinde bir takım fonetik işaretlerin kazılı olduğu görülmüş. Bu yeni yazıtlar sosyal ve dini yaşamda yazının ihtiyacını ortaya çıkartmış.

Sümerler ölümden sonra yaşama inanıyordu, ancak inanışlarına göre öldükten sonra gidilecek yer korkunç, karanlık ve tozlu bir yerdi. En kötü kader, yukarıdaki dünyada yaşayanlar tarafından unutulmaktı. Ölülerin hatırlandığı, isimlerinin yüksek sesle konuşulduğu aylık törenler vardı. Ölen kişinin adının açıklanması, onları unutulmazlıktan kurtarırdı; onlara öbür dünyada tatmin edici bir hayat bahşederdi.

Held by © Trustees of the British Museum

Bir kral ve kraliçe ölüme, üzerlerine isimleri kazınmış kaseler, lambalar ve değerli eşyalarla gönderilirdi. Aynı zamanda ölen kişilerin isimlerinin yazılı olduğu mezar taşlarına kısa dualar ve unvanlar işleyebilmek ölenlerin unutulmamasını sağlayacaktı. Ölümden sonraki yaşam çok önemli olduğu için, cenaze törenlerinde yapılan konuşmaları kayıt altına almak büyük bir anlam ifade ediyordu. Böylelikle, daha geniş fonetik yazı sistemlerinin geliştirilmesine yol açtı.

Bu da yazının sadece sayı ve nesneleri kayıt altına almak için değil aynı zamanda konuşmaları kaydetmek için ne kadar önemli bir sistem olduğunu ortaya koyuyordu. [1]

Senaryo bu şekilde gelişmeye devam etti. M.Ö 2900’den itibaren kullanılan semboller, işaretler, piktogramlar daha stilize edilerek çivi yazısı yazma sistemine öncülük etti.

Çivi yazısıyla kil tabletlere kazınan dünyanın İlk yazılı destan olma özelliği taşıyan Gılgamış Destanı da bu bakımdan oldukça önemlidir. Destanda, Uruk Kralı Gılgamış’ın ölümsüzlüğü arayışının öyküsü anlatılır. Bu metin Sümerlerin dini, siyasi, ekonomik, sosyal yaşamlarına dair bilgiler içermesi bakımından yazı tarihi açısından çok önemli bir edebi eser sayılır.

Özetle, Mezopotamyada yazı, sayma, kayıt altına alma, adlandırma, cenaze törenlerini ayrıntılı kaydetme, ölümden sonra hatırlanmaya kadar, farklı amaçlar doğrultusunda kullanıldı ve geliştirilmeye başlandı. Her ne kadar bağlamlar, işlevler ve temsiller değişkenlik gösterse de, yazma nedenleri diğer sistemlerde ve geleneklerde de oldukça benzerlik gösterir.

Gılgamış Destanı’ndan bir sesli parçayı da buraya bırakayım.

Eda
London, Ağustos 2019

Kaynakça

https://www.bl.uk/
[1]Schmandt-Besserat, D. Before Writing, Vol. 1. University of Texas Press, 1992.

Gılgamış Destanı’nı Orijinal Dili Akadca Olarak Dinleyin