Çikolatadan Tik – Tak Masallar

Merhaba.

Ben Eda.

Biraz sosyolog, biraz filozof, biraz eğitmen, biraz koç, biraz sosyal girişimci, biraz fütürist, biraz yazar çizer, biraz anlatıcı, biraz oyuncu, biraz nokta birleştirenim.

Insanların hayatlarına farklı kanallar üzerinden dokunmayı sevenim.

En çok da hayat boyu öğrenenim.

Yolculukta heybemi yenilikle, sevgiyle, enerjiyle doldurup paylaşıverenim.
Yine yeni bir yolculuk vakti.

Sonbaharın ortasında,

Çikolatadan tik-takların olduğu bir ülkeye

İsviçre’ye.

Hem de dilini bilmeyen insanlara masal anlatmaya,

Hem de dilini bilmediğin insanlardan masal dinlemeye,

Birbirimizi anlayabilmek için aynı dili konuşmaya ihtiyacımız olmadığını göstermeye

“Bana kulak ver”demeye gidiyoruz .
Gözlerde resim, kulaklarda ritm, burunlarda miss koku, ağızlarda tat bırakmaya gidiyoruz.

Insan kendini yalnızca insanda tanır, demiş Goethe.

Kendimizi farklı kültür, insan ve hikâyelerin içinde tanımaya

Hem biz hem de kendimiz olmaya gidiyoruz.
Bu zamana kadar farklı olmak için hep başkalarını örnek almamız, onlara benzememiz öğretildi.

Aslında her insan kendi başına eşsiz ve kocaman bir cevherdi.

Hikaye anlatıcılığını işte biraz da bu yüzden seviyorum.

Sana farklı dünya ve bakış açılarını göstermekle kalmıyor.

Sana kendin olma fırsatını da veriyor.

Içindeki cevheri ve yaratıcılığı tetikliyor.

Sürprizlerle dolu,

Her masal her anlatıcının dilinde başka bir masala dönüşür, derler.

İmgeler, duyular, hayallerle

Anlattığın hikaye senden bir parça oluveriyor.
Bugüne kadar yurtiçi ve yurtdışı çeşitli gençlik proje ve eğitimlerine katıldım ancak herhalde hiçbiri bunun kadar tatlı bir heyecan vermemişti.

Switzerland_Autumn

Biz şu sıralar masal çalışmalarımıza devam ederken,

İsviçre de bizi sonbahara yaraşır şekilde karşılamaya hazırlanıyor olmalı.

Mesela o da şöyle bir şeyin provasını yapıyordur belki:

Şakır şakır yağmur sesli,

Hafif rüzgar esintili,

Bol sarılı, yeşilli, parklı, bahçeli.

Dağlı, dereli, tepeli, göllü, nehirli

Caddeleri çikolata kokulu.

Masallarımız için imgeleri daha bir parlak,

Sesleri daha bir pürüzsüz,

Kokuları daha bir mis yapıyordur.

Bunun yanında merak ediyorum,

Kaldırımları gerçekten çikolata kokuyor mudur?

Bilimadamları sokaklarda saat ve çakılarıyla kol geziyor mudur?

Bankalarda para üzerine çalışan takım elbiseli ciddi insanlar, bizim geliş amacımızı öğrendiklerinde, “Geç bu işleri. Bize masal anlatma, hikaye bunlar, tırıvırı” derler mi?

Peki ya uslu bir çocuk olursak,

Tepelerindeki Milka ineklerini

Heidi, Peter ve keçilerini de görebilir miyiz?

Olamaz mı?

Masallarda “olamaz”diye bir şey yoktur.

Neden olmasın? 🙂

Eylül 2014

Bu yazı ilk kez Kulak Ver Bana sitesinde yayınlanmıştır.