Barcelona Hikayeleri II: Bir Hayalperestin İlham Perileri

https://www.bonart.cat/actual/casa-batllo-desxifra-la-simbologia-oculta-de-gaudi/

Bir şehri masala çeviren Gaudi’nin hayatını bir önceki yazıda ele almıştık. Şimdi ise bu dehanın sanatının derinliklerine doğru yola çıkıyoruz.

Barcelona’yı yapıtlarıyla süsleyen bu sıradışı adamın hayalgücü nelerden besleniyordu?

Gaudi’nin İlham Perileri

Gaudi’yi döneminin diğer sanatçılarından ayıran önemli bir özelliği vardı: Gaudi tam anlamıyla bir doğa aşığıydı. Doğayı çok iyi gözlemleyip yorumlayan bu adam,

              Özgünlük kaynağa dönüş ile meydana gelir. Doğanın diliyle her şey konuşulabilir.” diyordu.

Eserlerinde doğanın dilini konuşturdu. Doğadaki nesnelerden, bitki ve hayvanların doğal biçimlerinden esinlendi.  Ağaç dalları, bitki yaprakları, kozalaklar, çiçek, meyve, bal peteği, iskelet ve kemik yapıları (leğen kemiği), coğrafi oluşumlar (dağ kıvrımları) gibi gördüğü tüm formları eserlerine yansıttı.

Gaudi’ye göre doğada düz çizgi yoktu ve bu yüzden neredeyse hiçbir eserinde düz çizgi kullanmamıştı. Bunun yerine organik formları tercih etti, keskin çizgi kullandığı yerlerde bile tekdüzeliği bozmak için asimetriyi kullandı. Köşe ve kenarları olmayan kıvrımlı ve dalgalı görünümlere sahip eserleriyle ezber bozdu.  

                Doğa hiçbir şeyi tek renk ve desen olarak yaratmadığından, mimari de tekdüzelikten uzak olmalı ve doğadan esinlenmelidir.diyerek eserlerini kalıplaşmış mimarinin çok çok ötesine taşıdı.

Bu yaratıcı dehanın sanat akımı da kendine özgüydü. Eserlerine genellikle geleneksel İspanya mimarisi, Neo-Gotik ve Art Nouveau/Yeni Sanat akımlarını yansıttı. Zarif dekoratif süslemelerin ön plana çıktığı, kıvrımların ve bitkisel desenlerin kullanıldığı bir sanat akımı olan Art Nouveau( Yeni Sanat) akımının öncülerinden oldu. Bu sanat akımının en önemli özelliği şuydu: Eserleri, eseri saran çevre ile uyumlu hale getirmek. Gaudi de içindeki doğa aşkını yaptığı eserlere yansıtmanın yanında, eserlerini doğanın bir parçası gibi göstermeyi seçti.

             Atölyemin hemen dışındaki ağaç, benim akıl hocamdır”

diyen Gaudi’nin doğaya olan hayranlığını da en büyük eseri La Sagrada Familia kilisesinde rahatlıkla görebiliriz. Bu devasa kilisenin kolonları ağaç gövdesi ve dalları formunda tasarlanmış, bu yüzden içinde dolaştığınızda ormanda dolaşıyormuş hissiyatına kapılıyorsunuz.

19.yy döneminde yaşayan Gaudi’yi diğer çağdaşlarından bu denli önemli kılan özelliği disiplinlerarası müthiş çalışma disiplini ve sentez kabiliyeti; doğayı sadece şekil olarak almayıp matematik, fizik, mimarlık, sanat ve kendi hayalgücüyle yoğurabilmiş olması.

           Bu açıdan bakıldığında Gaudi için sadece bir mimar değil, aynı zamanda çok başarılı bir mühendis ve sanatçı demek herhalde yanlış olmaz.

Kapadokya’da Bir Gaudi?

La Pedrera(Taş Ocağı)- Casa Milla  – Photo by Ovidio Rey from Pexels

Bu yaratıcı dehayla ilgili merak edilen konulardan biri Gaudi’nin eserlerinde yansıttığı doğal formlar ile Kapadokya oluşumları arasındaki benzerlik. Hatta bu konuda bir kitap bile basılmış. Türkiye’ye pek çok kez gelmiş olan yazar,

          Juan Goytisolo, ‘Kapadokya’da Gaudi’nin İzinde’ adlı kitabında, ünlü mimar Antoni Gaudi’yi Kapadokya’da hayal ediyor.

Gaudi’nin eserlerine baktığımızda insan Peri Bacaları’ aklından geçirmeden edemiyor. Kapadokya’nın doğal şekilleri ( sarmal, konik, parabolik vb.) Gaudi’nin birçok eserinde kullandığı geometrik biçimler olarak karşımıza çıkıyor.

Bu sanatçının yolu, Kapadokya’dan hiç geçmiş midir bilinmez, ancak bu noktada aklıma şu soru geliyor: Doğayı bu kadar iyi gözlemleyip yorumlayan birinin bu eserleri yaratmış olması için Kapadokya’yı görmüş olması gerekir mi?

Dünyanın bizi nereye götüreceğini kim bilebilir?

Barcelona’yı gezerken eserleri başımı döndüren bu mimar bana neden bu kadar tesir etmişti?

  • Mimari yapılarda alışılageldik sıkıcı tasarımlar yerine, yaşam enerjisi taşıyan eserler yarattığı için,
  • Hayalgücüyle doğayı sentezleyip eserlerine büyülü bir hava kattığı için,
  • En çok da, kimseye benzemeden dönemin kalıplarına meydan okuduğu, sınırların içinde kalmadığı için.

Dönemin kalıplarına meydan okuyup, çağının çok ötesinde işler yapmış olanların kaderidir herhalde: anlaşılamamak. Döneminde takdir görmemek, alkışlanmamak. Yıllar geçince kıymeti bilinmek.

Şimdi milyonlarca kişi, her yıl onun eserlerini yakından inceleyebilmek için dünyanın dört bir ucundan geliyor. Binlerce kişi tasarımlarından esinlenip kendi işlerini özgünce ortaya koyma cesareti buluyor. Bir sanatçı için en büyük hediye bu olsa gerek.

Photo by Andrey Grinkevich

80’lere damgasını vurmuş gruplardan biri olan Alan Parsons Project,  Gaudi’nin en büyük eseri La Sagrada Familia için bir şarkı yapar ve şöyle der;

             Dünyanın bizi nereye götüreceğini kim bilebilir?

Kaderin bizim için neler sakladığını kim bilebilir?

Biz gözlerimiz gördüğünce doğrunun ışığını izleriz;

ama onun nerede olacağını nasıl bilebiliriz? Nasıl bilebiliriz?

Bazen nereye varacağını bilmediğimiz bir yolda buluruz kendimizi; sarsıntılar yaşar, dağılır, yıpranırız.
Bu şarkı “Yola devam et!” diye fısıldar bize.
Tıpkı Gaudi’nin yaptığı gibi sınırları aş.
İlhamın doğa ve hayalgücün olsun. 
Yıldızları izle, güneşi izle, hissettiğin gerçekliğin ışığını izle, içini yakan ateşi izle.
Rüzgarın esişini izle.

             Çünkü rüzgarın bizi nereye uçuracağını kim bilebilir?

Haziran 2017 

Eda Bayraktar

Not: Bir sonraki bölümde rüzgar bizi Gaudi’nin eserlerinin üzerinden uçurabilir. 🙂

Kaynakça:

http://whc.unesco.org/en/list/320
https://www.biography.com/people/antoni-gaud%C3%AD-40695
http://www.sagradafamilia.org/en/antoni-gaudi/
http://www.gaudiclub.com/ingles/i_vida/i_menu.asp
https://tr.wikipedia.org/wiki/Art_Nouveau   
http://www.mimarizm.com/haberler/gundem/kapadokya-da-gaudi-nin-izinde_123509